24 Ekim 2007 Çarşamba

Belirsizlik Çağında Yaratıcılık

Kuantum düşüncesi, modern bilimin de temelini oluşturan determinist (öngörücü) yaklaşıma karşı farklı bir tutum geliştirdi. Bu görüşün çıkış noktası Schrödinger’in kurgusal deneyidir. Bu deneyde, bir oda içinde biri ölümcül tuzağı çalıştıran diğeri ise bu tuzağa engel olan iki olasılıklı bir düzen vardır ve varsayıma göre bu odaya bırakılan kedinin ölü veya diri kalma ihtimali “gözlemciye bağlı olarak” her defasında % 50 dir. Bu kuramsal deneyden yola çıkan kuantum teorisi bazı sonuçların asla önceden bilinemeyeceğini söyler. Peki böylesi durumlarda sonucu belirleyen nedir?
Kuantum düşüncesine göre her bir olasılık paralel boyutta varlığını sürdüren ayrı bir evren yaratır. S. Hawking’in de savunduğu paralel evren modeli marjinal bir fikir gibi görünse de herkes şu olayı az çok tecrübe etmiştir: Kafamızda kurduğumuz önyargılarla hareket ettiğimizde, ya sadece bu varsayımlara uygun kanıtları görürüz ya da çevremize yansıttığımız tutumlarla etrafımızın da bu kurguya uygun yanıtlar vermesini sağlayarak hayatı sürekli kendi yansıttıklarımızla yaşarız. Kısacası, çevremizi öznel bakış açımızla yaratır sonra da buna gerçeklik adını verirsek yalnızca bir olası bakış açısının kurbanı olmuş oluruz. Anlaşılan, hangi olasılığa inanıyorsak onu görüyor ve var ediyoruz. Bu durum dünyanın düşünce gücüyle yaratıldığının bir kanıtıdır.

Kuantumcular atom altı parçacıkların, örneğin bir elektronun var olmasına izin veren etkenin bilinç olduğunu iddia ederek bizlerin atom altı parçacıkları ve buna bağlı olarak tüm evreni yarattığımızı, aynı zamanda çevremizin de bizi yaratmakta olduğunu bunun ise kozmoz olarak adlandırılabileceğini söylerler. Örneğin yapılan bir deneyde su kapları üzerine “teşekkür”, “kızgınlık”, “huzur” gibi farklı duyguları ifade eden kelimeler yazılmış ve yapılan gözlemde her bir kaptaki su molekülleri incelenmiş ve üzerlerinde yazılı kavramın anlamına uygun şekillere büründüğü görülmüştür. Buradan da anlaşılıyor ki niyet ve algılarımız maddi evrenin önemli biçimlendirici güçlerindendir.

Bu noktada kuantumun bize gösterdiği şey bilinç ve isteklerimizin dünyayı dönüştüren en önemli güç olduğudur. Yaratıcılık, değişen koşullara uygun yanıt vermek ya da mevcut şartları değiştiren bir eylemde bulunmak şeklinde tarif edilebilir. Bu yeti insanda bulunan temel bir özelliktir ki bunun sayesinde insanlık doğadan farklı olarak kendi medeniyetini üretmiştir.

İnsanlar biyolojik olarak birbirlerinden çok faklı değiller; herkes yaklaşık benzer yapılara sahiptir veya herkesin biyolojik beyni hemen hemen aynı büyüklüktedir. Fakat yaratıcılık insandan insana değişiyor. Çünkü her insanın kişisel geçmişi ve dünyayla kurduğu ilişki dolayısıyla karakter, zeka, bilinç gibi öğrenilmiş davranış ve iletişim biçimleri birbirlerinden farklıdır. Ve bu çeşitlilik dünyada mevcut olan yaratıcılığı da artırıyor. Çünkü bir bakışın gördüğünü diğeri fark etmezken başka bir zihnin ise çok farklı bir evren kurguladığını görebiliriz. Fakat tabii ki bunların değerini piyasa belirliyor.
Örneğin Richard Branson Virgin markasını iş dünyasındaki küçük fırsatları yüksek karlılıkla değerlendirme yeteneği sayesinde inşa etti. Branson, hava yolu hizmetlerinden herkesin şikayet ettiğini gördüğünde hemen kendi hava yolu şirketini kurdu. Bugün iki yüzden fazla şirket Virgin markası altında çalışıyor. Virgin markası beş değer üzerinde konumlandırılmıştır; en iyi kalite, yenilikçilik, satın almaya değer olma, varolan alternatiflere meydan okuma, farklı olma ve beşinci olarak keyifli, cüretkâr olma. Bu değerlerle yola çıkıldığında sonuç da bu niteliklere uygun olmuştur.
Yaratıcılık bir mucize değil, hayatın ta kendisidir. Yaratıcılık, bilgi altyapısıyla çalışan hayal gücü ve sezginin samimi, yoğun bir istekle eyleme geçmesi yani akıl ve duygu birlikteliği sağlanarak ortaya çıkarılır. İster dahilik, ister delilik şeklinde adlandırılsın ama yaratıcılık bir cesaret işidir. O nedenle Rollo May buna “yaratıcı cesaret” adını vermiştir. Bugün Armani Group’un CEO’su ve tek hissedarı olan Giorgio Armani, 1985’te ortağı Galeotti‘nin ölümüyle tasarımcı kimliğine iş adamı kimliğini de eklemek zorunda kaldı. İş yaşamına atılmak başlangıçta ona tamamıyla şaka gibi gelmiş fakat büyük düşünerek bu durumu aşmıştı.
Yaratıcılık bir süreç olarak farklı unsurlar arasında yeni bağlantılar kullanmak şeklinde de tarif edilir. Mesela Armani’nin yaratıcılığı farklı perspektiflerin birleştirilmesi üzerine kuruludur. Milano’da küçük bir dükkandan Amerika’ya uzanan imparatorluğu doğu ile batı, kadın ile erkek kavramlarını cesurca birleştirmedeki başarısı sayesindedir. Armani, kendi farkını ortaya koyacak tarzda eski yapıları bozup yeniden düzenleyerek kıyafetler üretti. Özellikle ceketlerde yarattığı günlük kullanım şekilleri onun ismiyle birlikte anıldı. Bugün hala ceketin altına tişört giyiyorsak bunu Armani’nin yaratıcılığına borçluyuz.
16 yaşındayken günlüğüne '' Bir dahi olacağım ve bütün dünya bana hayran kalacak" cümlesini yazan Dali'nin sesine kulak verin "Eğer bir dahi gibi hareket ederseniz dahi olursunuz" .

Kuantum Çağında Marka Yaratmak

Modern düşüncenin temelinde aklın yolu birdir şeklinde özetlenebilecek olan Newtoncu mantık yatar. Buna göre evrendeki her varlık atomlardan oluşur ve bunlar neden sonuç ilişkilerine bağlı olarak belli bir sıra dahilinde çalışır. Bilindiği üzere Einstein ve Kuantum teorisyenleri bu tek biçimli düşüncenin yetersiz kaldığını söyleyerek yerine çoklu bir olasılık mantığı getirdiler.
Kuantum düşüncesi evreni bir organizma gibi görür ve onun holografik yapıda olduğunu savunur. Yani nasıl ki vücudun geneline ait bütün bilgi dna aracılığıyla en ufak dokuda dahi kodlanmış durumdaysa, evrensel bilgiler de mikro birimlerde kodlanmış durumdadır.
Dr. Kuantum olarak tanınan Fred Alan Wolf, Sony’nin VAIO markasını oluşturan harflerin şekli dolayısıyla evrensel olarak algılanan bir marka olduğunu iddia eder. Açılımı video audio integrated operation olmasına rağmen, Wolf, V ve A’nın dalga-parçacık işaretini yani dijital ortamı meydana getirmede kullanılan teori olan kuantum fiziğini vurguladığını, I ve O’nun da evrensel girdi ve çıktı (input ve output) kelimelerini yani bilgisayarların yaptığı işlemleri gösterdiğini söyler. Wolf’a göre markalar bu şekilde geleceği de yaratmış oluyorlar.
Kuantuma göre varlıklar parçacık ve dalga boyutundan oluşur. Zaman ise zihnin algılama şekillerinden biridir. Bu durumda olaylar algılayan kişi veya algılanan duruma göre değişmektedir. Kuantumu pazarlama açısından önemli yapan algıların gerçekliği yarattığı fikridir. Bu yüzden bir markanın hangi durumlarda, nasıl algılandığı maddi değerinden daha önemli hale gelmektedir.

Markalar binlerce mikro çağrışımdan oluşurlar. Kuantum düşüncesi bu mikro parçaların ilişkilerine açıklık getirmektedir. Mesela, tüketicilerin algılarını oluşturan parçacıklar belli bir hikaye ile bir araya geldiklerinde marka daha anlamlı hale gelirken, bu ilişkiler ortadan kalktığında marka da anlamını kaybedebilmektedir. Markayı zihinsel alanda oluşturan algı demetleri evrensel hikayeler olduğunda anlamlılık daha da artacaktır.
Örneğin Starbucks, logosundaki mitolojik motif sayesinde romantik bir anlam yaratır. Antik çağa ait eski bir figür olan kuyruklu deniz perisi kütüphane benzeri ahşap dekorasyonla uyumlu olarak insanlara edebiyat ve sanattan ilhamlar vermektedir. Logodaki diğer bir evrensel unsur olan daireler ise sosyallik ve mükemmellik boyutlarını gösterir. Kahvenin ham ve öğütülmüş renkleri olan yeşil ve kahve tonları doğal bir hava yaratırken Starbucks size kahvelerin özelliklerinden başlayarak egzotik ülkelere ve olaylara kadar uzanabilen hikayeler çağrıştırır.
Günümüzde milyonlarca imaj, veri ve bilgi türü insan kültürüyle ilgili anlamları taşımaktadır. Dünyada herkesin kullanımına açık olan tüm sanal veya kuramsal bilgiler yaratıcılık için gerekli alt yapının ne kadar yakınımızda yer aldığını gösteriyor.

Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları ve Türk kahvesi

Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları 19. yüzyıla dayanan kökeniyle kuşaktan kuşağa aktarılan bir kahve markasıdır. Markanın logosunda modern ve minimal bir tarzda çizilmiş evrensel bir insan figürünün kahve yudumladığını görürüz. Türk kilim motifini andıran bu yalın motifle neredeyse hiyeroglif bir anlatıma ulaşılmaktadır. Şöyle ki;
Aslında bu figürle bir içecek ikonu yaratılarak önemli bir kültürel değer hatırlatılmaktadır. “Bir fincan acı kahvenin kırk yıl hatırı var” deyiminden Türk geleneklerinde kahve içme deneyiminin özel bir yeri olduğu anlıyoruz. Özellikle yüceltilen şey kahve aracılığıyla elde edilen hatırı sayılır bir sohbet olduğundan “gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül muhabbet ister kahve bahane” sözü de söylenir. Bu yaklaşımla kahvenin en saf ve yalın anlamına ulaşılmaktadır. Diğer bazı kültürlerde de bu tür içecek merasimleri mevcuttur. Örneğin Japonya’da Sado adı verilen çay serenomisi bunun yakın bir örneğidir. Basit döşenmiş özel bir odada gerçekleştirilen bu törende amaç dünyevi etkenlerden uzak bir tutumla çay içerek insan ruhunun derinliklerine ulaşmak ve doğayla uyumlu hale gelmektir.
Türk kahvesi ise özel anlarda önemli misafirler için cezvede hazırlanması ve küçük bir fincanda sunulmasıyla ünlüdür. Kahve’nin ikram edilen kişide saygı ve sevgi duyguları uyandırdığı bilinir. Bu yüzden evlilik görüşmelerinde gelin adayı misafirlerine kahve hazırlayarak iyi niyetini göstermektedir. Ayrıca Türk kahvesinin telvesiyle fal bakarak konu ve dedikodu yaratmak da mümkündür. Hafife alınmayacak ölçüde zihin açıcı ve rahatlatıcı olan bu terapik sohbetler haliyle karşılıklı gönül bağını artırmaktadır. Kısacası, Türk kahvesi yoğun tadı sayesinde özel iletişim anlarının hafızada kalmasını sağlayan duygusal deneyimler sunmaktadır diyebiliriz.

TDK’da hatır :1.Düşünme, akılda tutma, hafıza 2.Gönül, kalp 3.Saygı, sevgi 4.Durum, keyif (hâl hatır sormak).